Bir bebeğin dünyaya geldiği andan itibaren her anı yeniliklerle doludur. Sonsuz bir öğrenme sürecinin başlangıcı olan bu dönemde bebeğiniz aslında konuşuyor ve konuştuklarınızı anlamlandırıyor. Ancak hayatın bu ilk üç yılında (her bir döneme ait) konuştuğu dil değişiklik göstermektedir.
Psikoloji bilimi uzun yıllardır bebeklerin ve çocukların iletişim becerilerini araştırmaktadır. Onların bilişsel gelişimi için farklı kuramlar ve yaklaşımlar bulunmaktadır. Bunlardan ilki Piaget’in bilişsel gelişim kuramı, bir diğeri ise Erikson’nun psikososyal gelişim kuramıdır. Bu iki kuramın özü bebeklikten itibaren bireylerin yetişkinliğe kadar sürdürmüş olduğu gelişimin ve bu gelişim sonucunda şekillenen kişilik oluşumunu açıklamaya çalışmaktadır. Bu yazıda kuramsal bilgiyle sizi boğmayacağım. Ancak önemli bir kaç bilgi ışığında çocuklarınızla kurduğunuz iletişim tarzında belki değişiklik yapmanıza neden olacak önemli bir unsurdan bahsedeceğim. Yine de meraklıları için yazının sonunda bu dönemlerin isimleri ve özellikleri kısaca yer alıyor, okumaya devam edebilirsiniz.
Bebeğiniz, doğum anından itibaren (hatta anne karnında bile) etraftan gelen her bir uyaranı hafızaya alıp işlemliyor, ancak bu hafızaya kaydettiği kayıtları ilerleyen zamanlarda geri çağırıp hatırlayamıyor. Ta ki 14 ay civarına gelene kadar. Yaklaşık 14-18 aylık bir bebek zihinsel şemalarını ayırt edip bilinçli tepkilere başlayabilir ama bu yinede ileride hatırlayacağı hatıralardan olmayacak. 3 yaşından önce çocuklar kalıcı hatıralar yaratmazlar. Ama yaşadıklarını duygusal olarak hafızada depolarlar. Bu yüzden ilk üç yıl çocuklar için en kuvvetli öğrenmenin gerçekleştiği dönemdir. Annenin kokusu, hissettiği güven duygusu, ihtiyaçlarının karşılanması durumunda oluşan haz ve doyum gibi referanslar kayıt altına alınır ve gelecekte oluşacak bilinçli hafızanın mayasını oluşturur. İşte bu maya ne kadar sağlamsa gelecekte oluşacak her bir deneyimde o kadar olumlu olacaktır. Güvenli bağlanma bu mayanın sonucunda oluşmaktadır ve ebeveyn dili en önemli araçtır.
Güvenli bağlanmadan bahsetme nedenim çocuğunuzla kurduğunuz iletişimin bu bağlamda önem taşıyor olması. İlk bir yıl bebeklik döneminde tüm yüz ifadeleri, beden hareketleri, ses tonu, kullanılan basit kelimeler bebek dilini oluşturur. Ebeveynin her bir davranışı aslında konuşmadır ve temel iki ihtiyaca yönelik bir algı yaratır. Güvende miyim? Seviliyor muyum?
Bu konuda yapılmış bir sosyal deneyde (Still Face Experiment), annenin bebeğiyle yüz ifadesini dondurarak temas kurmamasına bebeklerin nasıl tepki vereceği incelenmek istenmiştir. Önce anne ve bebeği oyun oynuyorlar daha sonra anneden bebeğine nötr bir ifadeyle bakması ve tepki vermemesi isteniyor. Bebek durumu anında kavrıyor! Ve anneyle ilişki kurmaya çalışıyor ancak başarılı olamadıkça stresi artmaya devam ediyor. Çok kısa süren bu deney bebeğin sözsüz iletişim kaynaklarından nasıl beslendiğini çok güzel özetlemektedir. 0-1 yaş arasında bebeğinizle oynarken kızgın yüz ifadelerinden, ağlama şakalarından uzak durmak gerekiyor. Yüz ifadeniz onların konuştuğu dil olduğu için olumlu ifadeler, gülümseme ve temasın arttırılması bilişsel ve duygusal gelişimini kuvvetlendirecektir. 2 yaşına kadar bu süreç gelişerek devam eder.
2-4 yaş arası artık sözsüz iletişime sözlü iletişimde eklenir. Bu dönemde çocuğunuz somut anlamları algılayabilir ve sadece kısa net ifadelerle kurulmuş cümleleri takip edebilir. Özellikle her ailenin kaçınılmaz olarak içine dalıp zorluk yaşadığı 2 yaş ve 3 yaş dönemlerinin daha uysal atlatılmasına fayda sağlayacak bir kaç önerim olacak size.
Çocuğunuz sizin yetişkinlik yaşantınıza empati kuramaz, yorgunluğu yüzünüzden anlamaz, moralinizin bozuk olduğunu cümle aralarından çıkaramaz. Aceleniz varsa maalesef bunu da anlamayacak. Bu yaş çocuğun dili sembolik ve yalındır. Biz ebeveynlerin günlük yaşamda sıklıkla kullandığı bazı kelimeleri anlayamazlar. Mesela ‘şimdi değil daha SONRA alalım, oynayalım, gidelim vs ’ ya da ‘ hadi çocuğum gitmemiz LAZIM ’ ‘ ARTIK ağlama, koşma, yapma ’ gibi cümleler çocukla farklı bir dilde konuşmak anlamına gelir. Çünkü bu yaş çocuklar dili doğrudan kullanır ve bebeklikten getirdikleri sembolleri dile uyarlarlar ancak olaylar arasında henüz bağlantı kuramazlar. Benmerkezci oldukları için karşısındakinin bakış açısı ile kendi bakış açısı arasındaki farkı kavrayamazlar. Hani defalarca aynı çizgi filmi veya şarkıyı tam da sizin TV de izlemek istediğiniz programın saatinde açıp ısrar ediyor ya, hani TV önünde asla ikna olmuyor ya işte tam da bu yüzden. Sizi anlamıyor, siz istediğiniz kadar konuşun ‘ ama bak bi bitsin senin şarkını açıcam, yavrum iki dakika dur biraz sonra yapıcam ’ o şöyle işitiyor bunu ‘ biguli bigu di di baby shark Doo Doo!? ’
Ayrıca bu dönemde çocuklar cansız nesneleri de canlı gibi algılar (animizm) bu yüzden yere düşünce ya da ayağını çarpınca sembolik olarak sehpaya halıya kızdığınızda sizi dinler, ‘sehpa canımı acıttı’ diye size şikayet edebilir. Bu dönemde özellikle sembolik oyunlar ön plandadır, çarşaftan yapılan çadırın altında yatar, minderlerden hoplaya hoplaya tüm odayı gezer, üç yaşa doğru ise bunlar oyunlaştırılır o çadırda kamp yapılır, minderlerden ise kayık. Aynı zamanda mış gibi oyunlarda favoriler arasındadır. Telefonla konuşur gibi yapmak, süpürgeyle temizlik yapıyormuş gibi yapmak. İşte bu oyun döneminde sizde aynı sembolik dili kullanmaya özen göstermeniz gerekiyor ki anlaşılsın. Ek olarak oyunu o kursun diye de beklemeyin, siz yaratacaksınız. Çoğu ebeveyn yetişkin aklıyla oyun oynamaya çalıştığı için sorun yaşıyor. Dilinizi somut kelimelerle sınırlandırın. Bu dönem gelişerek devam eder ve 4 yaştan sonra daha uzun süreli, daha bilinçli diyaloglara döner. İletişimin kolaylaştığı bu evreden sonra artık aileler rahatlamaktadır.
7 yaş civarında çocuk artık kesintisiz sözlü iletişime geçmiş, somut işlem dönemine girmiştir. Bu şu demek, sizinle her konuda sohbet eder, konuşur, kurduğunuz uzun cümleleri takip edebilir, somut iki olay arasında veya iki yaşantı arasında ilişki kurabilir ancak SOYUT kavramları algılayamaz. Yani gördüğü şeylerle sınırlıdır dünyası. Ölüm, cennet, ayıp, günah, huzur, umut, aşk, sabır vs gibi kavramları anlamlandıramaz. Deyimleri anlamakta zorlandıkları için ‘ tepemin tasını attırma ’ dediğinizde ya da ‘ arkandan atlı mı kovalıyor ’ dediğinizde anlamayacak ama sizin ona kızdığınızı anlayacaktır. Peki ne mi olur? Söz ile olay arasındaki ilişkiyi kavrayamayacağı için havada kalan bir duygu yükünü çocuğunuzun kucağına bırakmış olacaksınız ama ona bir öğrenme yaşantısı fırsatı vermemiş olacaksınız. Yani bir sonraki sefer için bir ders çıkarmayacak ve yine aynı davranışı tekrarlayacaktır.
Yaklaşık 11 yaşına kadar devem eden somut işlem dönemi sonrasında artık çocuklar soyut kavramları algılamaya başlar ve yetişkinlik dönemine kadar geliştirerek bu öğrenme yaşantısını sürdürürler. Benlik gelişiminin en önemli adımlarının atıldığı bu ergenlik ve genç yetişkinlik döneminde artık karşınızda kocaman bir birey durmaktadır. Adım adım büyüdükleri, olgunlaştıkları bu dönemin detayları da bir sonraki yazının konusu olsun.