Önce şu soruları bir soralım kendimize ; etrafımdaki insanlara karşı ne kadar şefkatli, ne kadar toleranslıyım? Onların acılarını veya eksikliklerini gördüğüm zaman nasıl tepki veriyorum? Peki birileri bana hislerini anlattığında ne kadar dikkatle dinliyorum ya da paylaşılan hislerin ne kadarını reddediyorum?

Her hangi biri hata yaptığında, acı çektiğinde bu durumu anlayışla karşılıyoruz. O kişinin kendisini iyi hissetmesi için çaba harcıyor, gerektiğinde göz yaşlarını akıtmasına, pişmanlıklarını bizimle paylaşmasına izin veriyoruz. Motive etmeye, herşeyin iyi olacağına inanması için onu dinliyor ve onunla konuşuyoruz.

Peki içimiz bize hata yaptığını söylediğinde ne oluyor?

Ona kızıyoruz, bu hatayı neden yaptığını dinlemek istemediğimiz için onu susturuyor, yargılıyor, hatta onu cezalandırıyoruz. Başkalarının yapabileceği hatalar bizim için affedilemez demek!

Mesela etrafınızda bulunan kişilerin yüzlerini, fiziksel özelliklerini bir düşünün, yok mu kusurlu yanları? Peki onları hiç yeterince güzel, yeterince yakışıklı olmadıkları için sevilmeye değer olmadıklarını düşündünüz mü? Ya da yüzlerine bunu söylediniz mi? Ama aynanın karşısına her geçişinizde içinizdeki kişiye bunu söylüyorsunuz. Kendi beden imajımıza karşı takındığımız katı tutum bizi fiziksel yönden şişman, çirkin, kel ya da kusurlu hissettiriyor. Ya da arkadaşlarınızı düşünün, geçmişte yaşadıkları ilişkiler, aile sorunları, iş veya maddi problemler yüzünden acı çektiklerinde, size ilişkisinde söyleyemediği sözlerden, farklı davranamadığı anlardan, hakkını isteyemediği patronundan, kendisini yok sayan babasından bahsettiği o anlarda, sen hakediyorsun zaten bunları yaşamayı, beceriksizsin, yetersizsin hatta sen artık çok hata yaptın sevilmeye layık değilsin dediniz mi?

Peki ya kendinize nasıl davranmıştınız o anlarda, bir düşünün.

İnsanoğlu en acı eleştiriyi kendine yapar ve affetme konusunda en çok kendine cimrileşir. Çünkü devreye giren yüksek ahlaki değerler, geçmiş tecrübeler ve geleceğe yönelik kaygılar bu tip durumlarda onarıcı yaklaşmamıza engel olur. Küçüklükten itibaren yaşadıklarımızı dış gözle değerlendirmeye başlıyoruz. Başkalarında gördüğümüzde onaran, affeden, hatta şefkat gösteren yanımız bizi kendi hatalarımız karşısında fazlasıyla zorlamaya çalışıyor. Affedemiyoruz. Bu affetme yaşanan durumun, eksikliğin ya da acının varlığını onaylamak değil, olabileceğini kabul etmek anlamına gelmektedir. O yüzden affetmek yaşanan duruma karşı aynı zamanda bir çıkarımda bulunmayı ve geleceğe yönelik bir önlem almayı da kapsar.

Yola devam etmek demektir affetmek!

Biten ilişkiniz için affedin kendinizi..

Aileniz için affedin kendinizi..

Seçtiğiniz eş için affedin kendinizi..

Söylediğiniz söz, yaptığınız o davranış için affedin kendinizi..

Maddi kayıplarınız, kötü alışkanlıklarınız, istemeden acı yaşattığınız insanlar için affedin kendinizi..

Yeterince sevemediğiniz, ya da fazlasıyla sevdiğiniz için affedin kendinizi..

Size ait olan fiziksel kusurlarınız için affedin kendinizi..

Çok akıllı, çok başarılı, çok yetenekli, çok olmadığınız her ne varsa onlar için affedin kendinizi..

Anneliğinizi, babalığınızı, eş olan yanınızı, arkadaş olan kendinizi affedin..

Unutmayın, o son sözü söyleyemezdiniz, ya da farklı davranamazdınız.

Çünkü geçmiş yaşandığı andan itibaren bu sorular için kendi kapısını kapatır. Geçmişi kurgulamak işe yaramaz, söyle söyleseydim, böyle davransaydım dediğiniz anda bugünün enerjisini tüketmeye başlarsınız.

Bugün bulunduğunuz yerden geçmişteki halinize kızıyorsunuz, oysa ki o hatalarla geldi size, sizde gelecektekine hatalarınızla gideceksiniz. Kabul edin ve içinizden geleni sevin, onu dinleyin, onu yatıştırın.

Tüm şefkati ,sahip olduğunuz, ilk ona sunun!